İspanya` da Faşizm Sahneye Çıkışı, Falanjizm ve Franko

İspanya` da Faşizm Sahneye Çıkışı, Falanjizm ve Franko

İspanya` da Primo de Rivera diktatörlüğünün sona ermesinden kısa bir süre sonra, bu diktatörlüğün kurulmasına karşı koymayan, hatta yardım etmiş olan Krallık da devrilmiş ve Cumhuriyet ilan edilmişti. Fakat, cumhuriyet Mussolini` den ilham alan yeni Riveralarla karşılaşmış ve yarıda kalan birçok darbe teşebbüsleri yapılmıştır. Sol cepheyle beraber, İspanyol Faşist Teşkilatı Falanjistler` de kuvvetlenmişlerdir. Özellikle sağcı subaylara, zengin sınıflara dayanan bu teşkilat 1936 seçimlerinde iktidarın solculara Halk Cephesine geçmesini hazmedemeyecek, bir iç savaş sonunda İspanya` da da faşizm iktidarı ele geçirecektir.

16 Şubat 1936` yı 17 Şubat` a bağlayan gece, Kortez (Milli Meclis) seçimleri yapılmıştı. Seçimler korkulduğu gibi olmamış, sakin geçmişti. İspanya şimdi büyük bir sabırsızlıkla sonuçları beklemekteydi. Madrid` den sızan haberlere göre sol cephe seçimleri kazanmıştı. Ama gerçek sonuçlar fazla sevindirici değildi. Çünkü üztünlük pek az bir oy farkına dayanmaktaydı. Daha önemlisi, yabancı gazetecilerin de belirttiği gibi bu sonuçlar, İspanya` yı birbirine düşman iki cepheye ayırıyordu: Bütün sol partileri toplamış olan Halk Cephesi dört milyon oy almıştı. Sağcı partilerin toplandığı Milli Cephe çok az farkla sol cepheyı izliyordu merkeziyetçi, mutedil cephee de 700bin oy toplamıştı.
Halk cephesi zafer şarkıları söylüyordu. Oy farkının azlığııına rağmen ilk defa iktidar İspanyol solcularının eline geçmişti. Seçim kampamyası boyunca Halk cephesi, yenilgisinin, İspanya` da Faşizmim, sefaletin ve adaletsizliğin zaferi olacağı haykırılmıştı. Milli Cephe ise solcuların zaferiyle İspanya` nın Bolşevizmin kucağına düşeceğini ileri sürmüştü.
Daha seçimlerden önce İspanya Cumhurbaşkanı Azana, bir yabancı gazeteeciye İspanya` daki durumu şu sözlerle belirtmişti: Sol y sombra yani Güneş veya Gölge. Bu yarımadada yarı gölgeye , ortada bir idareye yer olmadığını gösteriyordu.
Seçimler1936 Şubat` ında yapılmıştı. Aynı yılın Temmuzunda İspanya` yı kana bulayacak olan iç savaş başlayacaktı.
1936 haziranında Katolik Lider Gil Robles, Kortez de yaptığı bir konuşmada Şubat seçimlerini izleyen üç ay içinde sol cephenin teşvikiyle 160 kilisenin yakıldığını, 269 siyasi cinayetin işlendiğini, 1287 silahlı çatışmanın oldğunu ve 341 grev yapıldığını süylüyordu. Katolik lider buna anarşi diyor, ama sağcıların; kralcıların ve faşistlerin (İspanya daki faşistlerin adıyla falanjistlerin) şiddet hareketlerinden hiç bahsedilmiyordu. Halbuki İspanyol Faşist Partisi Falanj sol cepheyi; kominisleri, sosyolistleri barut fıçısını ateşleyecek bir harekete zorlamak için sinsi ve bazen açık her harekete başvuruyordu. Sağcıların çoğunlukta olduğu bölgelerde solcuların eline geçtiği gerçeği gerçeği hiç dikkate alınmamaktaydı denebilir ki; Faşistlerin, düzensizliği, kanunsuzluğu İspanya` yı bir kargaşalığa götürmekte gerçek menfaatleri vardı. Bu sayede kurmak istedikleri yumruk ve kırbaç rejimi bir nefis savunması şeklinde gösterebileceklerdi.
Burada şunu da hatırlatmak gerekir; Halk Cephesi sağ tehlikeye karşı teşkilatlanmakta ağır davranmış, seçim sarhoşluğu içinde tehlikeli cömertlikler yapmıştı. Genel af ilan etmiş, hapishanelerin kapılarını yalnız siyasi hükümlülere değil, en azılı canilere de açmıştı.
İspanyol monarşisi 1931 Nisanındaki seçimler sonunda seessiz sedasız, ihtilalsiz Prononsiamento suz, yani İspanya` nın alışmadığı bir barış ve huzur havası içinde sona ermiş, yerini Parlementoya bırakmıştı. Belediye seçimlerinden ders alan Kral onüçüncü Alphonse, milletin ve bilhassa orduun krallık idaresini sevmediğini anlamıştı.

İspanyol monarşisi Primo de Rivera dikatatörlüğünün kefaretini ödüyordu. İspana, bu yedi yıllık devreyi, onun diktatörlüğünü ve kralını, kurdukları baskı rejimi için itham etmiyordu; zaten Rivera gerçek bir diktatör olmamıştı. Onda affedemedikleri şey, bütün bir millerin kararmış ruhunda uyandırdığı ümit ve sonra eskisinden çok daha acı, daha karanlık ve ümitsiz hayal kırıklığıydı. Monarşi, ispanya nın canhıraş davalarını halletme yolundaki beceriksizliği yüzünden düşüyordu.
İspanya nın en önemli meselesi, yokluk ve sefaletti. İspanya, Avrupa nın fakir ve kimsesiz akrabasıydı. Nüfusunun büyük çoğunluğunu tarıla uğraşanların teşkil etmesi, ekonomik durumun ne kadar geri olduğunu gösteriyordu. İspanyolun, adeta dini bir aşkla sevdiği toprak ise nankördü, çıplak ve verimsizdi; kızgın güneş toprağı ve insanı kavuruyor, çalışmayı imkansıız hale getiriyordu. Mahsul fakir ve kalitece düşüktü. Hala öküzlerin çektiği aletlerle toprak sürülüyordu. Zeengin asilzadeler hala ortaçağ anlayışı ile tam bir derebeyi saltanatı sürüyor ve geniş topralarında işçiyi boğaz tokluğuna çalıştırıyorlardı.
Toprağın nisbeten verimli ve ufkun nisbeten daha yeşil olduğu bölgelerde köylü aç değildi, ama yine karamsardı. Levante vadilerinin bereketli, zengin toprağı ise küçücük, binlerce parsele bölünmüş ve toprak zenginken sahibi fakir kalmıştı.
Fakat İspanya` sa millet sadce köylü nüfus teşkil etmiyordu. Yşrminci yüzyıl ispanyasında,cesaretsiz de olsa endüstri başlamıştı. Üç milyon kadar işçi vardı. İspanyol işçisi hayatını yaşanamayacak kadar fakir ve bahtsız buluyordu. Endüstride de, tarımda olduğu gibi, ücretler çok düşüktü.
Anarşistlerin en büyük teşkilatı olan C.N.T. ve F.A.İ. (İberik Anarşistler Fedarasyonu) adlı bir cemiyet tarafına yönetilmekteydi. Sayıları çok olmayaan burjuvalar arasında ise, Mason Teşkilatı, ismi etrafındaki esrarlı ve korkulu hava, adetlerindeki acayiplik sayesinde pek çok taraftar kazanmıştı.

Yine toprak meselesi

1932 de Azana Hükümeti tarım bölgelerinin sefaletine karşı savaş açtı ve Meclisten, bğyğk toprak sahiplerinin işletmedikleri topraklarının ellerinden alınıp fakir ve topraksız köylüye dağıtılması hakkındaki kanunu geçirmeye karar verdi. Fakat kanun sadce bir kaç eyalette uygulanacak ve toprakdağıtımının yanısıra şart olan sulama problemini halledemediği için de beklenen parlak neticeyi vermeyecekti. Kısaca söylemek gerekirse, Azana nın reform teşebbüsleri fakir köylüyü bir kere daha hayal kırıklığına uğratmaktan başka hiç bir sonuç vermedi.
Cumhuriyetin başka dertleri de vardı: bütün dünyayı altüst etmiş olan büyük ekonomik kriz, İspanya ya 1930 yılına doğru gelmiş ve monarşinin düşmesinde en önemli rolü oynamıştı. Fakat ne yazık ki, rejimin değişmesi bu krizin korkunç tahribatına karşı hiç bir şey yapamazdı. Yıllar geçtikçe bu tahribat gitgide ağırlaşan bir kabus halinde çöktü. Endüstri alanında istihsalin sıfıra inmesi, iş yerlerinin peşpeşe kapanması ve nihayet işsizlik… ve sonunda, işçi ve işveren aynı krizin kurbanları olarak İspanya` da sayıları milyonları aşan gayrımemnunlar ordusuna katııldılar.
Bütün bu talihsiz şartlar içinde cumhuriyet, orduyu ve kiliseyi kendi safında tutamadı.

La Nina Bonita: Güzel Kadın (ispanya)
Kilisenin rolü

İspanyol kilisesi çok zengindi, zengin olduğı kadar da muktedirdi. Etkisi hudutsuzdu. İspanya` da eğitim tamamen kilisenin emrindeydi. Diğer taraftan kilisenin, İspanyol kadını üzerinde mutlak bir hakimiyeti vardı. İspanyol kadını sofu ve müsamahasız bir Katolik olarak, kocası isterse en ileri bir anarşist veya Mason olsun, daima mahallesindeki veya kilisesindeki papazın emrinde bulunuyordu. Fakat bir bakıma Kilisenin hudutsuz zenginliği ve monarşiye olan bağlılığı da meydandaydı. Kisi, ruhlara hükmettiği kadar, düşünen beyinleri de tahrik ediyordu. Bir İspanyol atasözünün dediği gibi: Bütün İspanya, Kilisenin peşindedir. Fakat yarısı araba içinde giderken, öbür yarısı yaya yürür. 1931 Cumhuriyetini kuran liberallerin, yaya yürüyenler kafilesine dahil olduğu muhakkaktır o halde genç cumhuriyetin, kilisenin yetkilerini hudutlandıracak tedbirler araması ve anayasaya eğitimin, mahkemelerin, evlenme ve boşanmaların laikleştirilmesi kilise mensuplarının da devlet kontrolünde bulunması gibi yeni hükümler koyması çok tabiidir. İşte bu durum kiliseyi cumhuriyete düşman cepheye geçirmiştir.
Cumhuriyet, ikinci büyük kuvvet olan orduyla da dost olamadı. Ordu ondokuzuncu yüzyııldan beri vatan için silah atmamış, kan dökmemişti. Duran, bekleyen ve kaybetmeyen her ordu gibi memleketin iç meselelerine müdühale etmeye hazırdı. Yıllardan beri dolu olarak bekleyen silahını kolayca iç düşmanlarına çevirebilirdi. Devletin menfaatlerini ve emniyetini kendi menfaatleri ve emniyetiyle birleştirerek kendisini kanun ve düzenin tek ve en haklı koruyucusu farzediyordu. Fakat bunun yanında ordu, merkezi bir idareti istiyordu. 1932 seçimleriyle eyaletlere resmi muhtariyet tanınması orduyu yeni rejime küstürmüştü.

Darbeye Teşebbüs Eden General Affediliyor

Cumhuriyetin ilanını izleyen günlerin coşkun heyecanı çabuk sönmüş, sessiz ve sinsi bir memnuniyetsizlik kendini hissettirmeye başlamıştı. İlk hükümet darbesi yapıldığı zaman cumhuriyet henüz bir yaşındaydı. Fas` taki savaşlar sırasında büyük şöhret yapmış olan general Sanjurjio, 1932 Ağustosun`da eski model Prononsiamento denemesine girişti.
Hareket bir avuç yüksek rütbeli subay tarafından düşünülmüş gizlenmeye bile lüzum hisssetmemiş ve hemen de palnsız gizlenmeye tatbik edilmişti. Böylece, hareket, başladığından üç beş saat sonra sona erdi. Sanjurjio idama kahkum edildiyse de cumhuriyet Güzel bir Kıza yaraşır cömertlikle bu cezayı bağışladı.
Sivil bir hareket çok daha temkinli olacaktı. Kilise düşmanıı Azana iktidarına karşı kanuni yolları deneyeceklerdi. Bu kararla siviller, iktidarı almak için bir araya gelerek bir parti meydana getirdiler. Eski partilerin; Köylü Partisi, Büyük Toprak Sahipleri Partisi, Kralcılar, Gelenekçiler (bunlar Karlist adıyla anılmaktaydı) yanısıra, daha orjinal, daha değişik, milletin büyük çoğunluğunu peşinde sürükleyebilecek kadar kaypak genç partiler kuruldu. Bu partilerden biri süratle büyüdü ve önem kazandı, fakat çok kısa ömürlü olamya mahkumdu. İkincisi, başlangıçta vaatkar görünmemiş, göze çarpmamıştı. Ama parlak bir geleceği vardı. İlki, C.E.D.A. idi, monarşist değilse de Katolikti, müfrit ve şoven değildi, ama sağcıydı. Lideri Robles` di. İkinci parti açıkça faşistti. Dikatatör Primo de Rivera` nın oğlu genç Jose antonio Primo Falanjistlere başta epey gürültü yaptılar, fakat sayıları etkili olamalarına imkan bırakmayacak kadar azdı. Seçime de giremediler, zira henüz teşkiat olarak tamamlanmamışlardı. Aksine, 1933 seçimleri C.E.D.A. yı yarımadanın en önemli teşekküllerinden biri haline getirdi.
Sağcı merkeziyetçiler ve sağcılar meclislerede çoğunluğu sağlamışlardı. 1933 den 1936 ya kadar hükümet sağcı merkeziyetçilerden kuruldu. Başbakan radikal Leru`ydu. Fakat Leru kendisini destekleyen sağcılara taviz vermek zorunda kaldı. Öyle ki sonunda, bu hükümet de kendinden önceki kadar müfrit hareket eder hale geldi. Bu defa sağa doğru yatan hükümette denge bozuldu. Ve ispanya ağır ağır bir sivil harbe doğru gitmeye başladı. Azana hükümeti, katoliklerin nefretini kazanmıtı: Leru Hükümeti ise işçileri ve bütün solu kendine düşman etti.
1934 de Madrid`de genel grev patlak verdi. Bu sırada Barselon`a Eskierra, Katalan devleti hükümranlığını ilan ediyordu. Her iki hareket de çabuk bastırıldı. Sosyalist grevciler ve Barsencu isyancılar yakalanarak cezaevine gönderildiler. Ama hadise kapanmamıştı. Asturi de işçiler idareyi ele alarak bir Sosyalist asturi devleti kurduklarını ilan ettiler, bölge birkaç gün müddetle işçilerin elinde kaldı. Çarpışmalarda kiliseler ateşe verildi, din adamları öldürüldü. Olaylar büyük bir heyecan ve kargaşa yarattı. Leru zecri tedbirler almak mecburiyetini hissetti. Fas`ta bulunan yabancı Lejyon un derhal yurda dönerek duruma el koyması emredildi. Lejyonun iki kumandanı vardı: General Goded ve General Franko, Lejyon derhal emre uyarak geri döndü, büyük isyan hareketlerini bastırdı. Binlerce ispanyol öldü. Bu, sivil harbi hazırlayan bir manevra hareketiydi sanki.
1936 seçimleri, geçmiş beş yıllık devre içinde kendi cephelerinde ayrı ayrı beslenen, büyüyen iki düşman cepheyi bu defa kesin olarak karşı karşıya getirmişti. Ne var ki oy tasnifinde solcuların sağladığı çok küçük bir üstünlük bu cepheye Kortez de kuvvetli bir çoğunluk temin etmişti. Bu, muhafakarların ve sağcıların arasında hayal kırıklığı yarattı: Demek ki kanun yollarla iktidarı ele geçirmelerine imkan kalmamıştı. Geriye sadece bir şiddet hareketiyle iktidarı ele geçirme ihtimali kalıyordu.
Sağcıların ilk teşebbüsü General Franko`nun tahrikiyle yapıldı. Fransisko Franko 1936 da kırk dört yaşındaydı. Fas harpleri sırasında yabancı lejyonlarının kumandanıydı. Bu harpler sırasında bir stratej olarak büyük ün yapmıştı. 1934 e kadar adı siyaset dünyasında duyulmamıştı. Sanjurjioo nun darbe teşebbüsüne de karışmıştı. Ancak Asturi isyanı patlak verdikten sonradır ki general Franko siyaset alanında parladı… ve ismi muhafakar cephe için büyük bir ümit kaynağı oldu.
Seçim sonuçları ilan edilir edilmez General Franko, derhal Başbakan Yardımcısı Valladares e koştu. Valladares` e, İspanya sağ cephenin ancak şu çok kısa bir iki saatlik zaman içinde kurtulabileceğini izah etti. Hükümet henüz işbaşındayken, Meclisler dağılmamışken, yani, yeni seçimin işbaşına getirdiği solcular iktidara henüz el koymamışken, derhal duruma hakim olarak sol cepheyi ezmeyi teklif etti. Ne var ki Valladares mutedil bir merkeziyetçiydi, müfrit bir sağcı değildi. Bu teklif onu, korkuttu ve General Franko`ya yardımı reddetti.
O andan itibaren sağcılar için, silaha başvurmaktan başka çare kalmıyordu. Bir hükümet darbesi esasen yıllardan beri hazırlanmaktaydı. Ordu saflarındaki muhalif subaylar aralarında Ordu Hareketi adlı gizli bir teşkilat kurmuşlardı. Bunlarında muhafazakar karlistlerden dee yardım görmekteydiler. Karlistler, Navar ülkelerinin uzak yaylalarında bir ordu hazırlamışlardı. Bıu ordu silahlı ve talimli genç monarşistlerden kurulmuştu. Bu hareketlerin şefleri İtalya ya ve Almanya ya gitmişlerdi. Mussolini `den yardım vaadi almışlardı. Naziler, gerekirse bizzat İspanya`ya asker göndermek vaadinde blunmuşlardı.
1936`da, komplonun tertipçileri subaylardı. Sanjurjio sürgündeydi ve Franko, yeni hükümet tarafından İspanya`dan uzaklaştırılmıştı Kanarya Adaları Genel valiliğine tayin edilmişti. Bu yüzden darbe harekerin hedeflerini, merhale merhale tayin ve tesbit etti, el altından bütün taraftarlarına bildirdi. Görevleri askerlerle sivil halka mensup isyancılar arasında titizlikle taksim etti. Hareketin aynı anda meydana çıkacağı bütün şehirler için ayrı ayrı şefleri seçti.
Azana hükümetinin, sonra Kuiroga Hükümetinin idaresizliği, siyasi cinayetler, suikastler, yer yer ayaklanmalar, yangınlar, yağmalar; bütün bunlar hazırlanan komplo için bulunmaz bir zemin teşkil ediyordu. Hükümet yaklaşan tehlikeyi hissedince müfrit solu frenlemek istedi, anarşistlerden birkaçı yakalanarak hapsedildi, ama bunlar cılız tedbirlerdi. Bu arada Falanj Partisi Lideri Jose Antonio Prima de Rivera biletevkif edilmişti. Fakat bütün İspanya yı hapsetmeye imkan yoktuç. Madrid de siyasi bir cinayetin işlenmediği gün geçmiyordu. Bazı bir kahvenin terasında bir falanjist makineliyle delik deşik ediliyor, bazı bir sokak köşesinde üç beş sosyalist kıstırılıp öldürülüyordu.


Barut Fıçısını Ateşleyen Kıvılcım
Nisanda, bir gün, Asaltoslar, yani hükümete sadık muhafız askerlerinden biri sivil teşkilata mensup muhafızlardan birini öldürdü. Falanjistler cenaze töreninde büyük tezahüratlar yaptılar. Mezarlıkta tören, gerçek bir arbedeye döndü. Asaltoslar duruma müdühale etmek istediler, falanjistler karşı koydularç. Silahlar atıldı, birkaç kişi öldü ve bu arada Asaltoslar kumandanı genç teğmen Jose Castillio, jose Primo de Rivera nın yakın arkadaşı olan Heredia Markisi öldürdü. 12 Temmuzda teğmen Castillo, kışlasında dönerken bir tabanca kurşunuyla öldürüldü. İki gün önce bir arkadaşlarını daha aynı şekilde kaybetmiş olan Asaltoslar, intikam alamaya karar verdiler.
Fakat onlar düşmanın başına, beyninee vurmak istiyorlardı. Castillo`nun öldüğü gece kışladan siyah bir otomobille bir kamyon çıktı. Kamyon, monarşist sağcı lider Calvo Sotelo`nun evinin kapısınında durdu. Otomobil ise Robles`in evine doğru yol almıştı. Robles Fransa`daydı, kendisini bekleyen mutalak ölümden böyle kurtulmuş oldu. Ama Sotelo evindeydi. Ertesi gün cesedi Batı mezarlığının morgunda monarşistler tarafından zorlukla tanındı.
Sotelo`nun katli Madrid`de büyük bir heyecan yarattı. Bunun yanısıra sol cephe de, bu cinayeti izlemesi mümkün bir kıyasıya hareketten korkarak telaşlanmıştı… hükümet monarşist ve Karlistlerin idare merkezinlerinin kapatılmasına emir verirken, dengeyi sağlamak için anarşistler hakkında da takibata girişti. 14 Temmuzda büyük Batı mezarlığında birbirini takip eden iki muazzam cenaze töreni yapıldı. İlki, solcuların sıkılmış yumruklarıyla selamlanan Castillo nun cenazesiydi; ikincisi Sotelo nunkiydi ve mezarlıkta toplanan kalabalık cenazeyi faşist usulü el kaldırarak selamladı.
O günlerde Kortez toplantıya çağrıldı. Ve kapıda üyelerden silahlarını vestiyere emanet etmeleri istendi. Bıu toplantı, barışın son ümidiydi, fakat hiç bir sonuç eldeedilemeden dağıldı. Aynı günlerde General Mola hareket tarihi olarak 17 Temmuz saaat 17 yi karalaştırmış bulunuyordu.
Hükümet hazırlanan darbe hareketinden kısmen haberdardı. Aslında komplo, gizli kalmayacak kadar yaygın bir teşkilat tarafından hazırlanmaktaydı. Bununla beraber hükümet, harekete geçmedi ve tedbir alamadı. Kuiroga hükümetinin sorumluluğu çok ağır, durumu çok güçtü. Başbakan komplo hakkındaki ihbarlarıı ciddiye almamıştı. Kendisine Mola nın tevkif wdilmesi gerektiğini söyleyenleri Kıiroga:” Mola Cumhuriyete sadık bir askerdir. “demekle yetinmişti. Afrika ordusunda hazırlanan bir yeni isyan hareketinde bahsedildiği zaman Kuiroga alay etmiş ve şu sözleri sçylemişti:”İyi ya, onlar ayağa kalkarlarsa, ben de yan gelir yatarım, olur biter.”
Sağcıı hareket Fas’ta başlayacaktı. General Franko, Fasta bu haretin şefi haline gelecekti. Bu da İspanya bakımından tabii bir sonuçtu. İspanyol ordusunun Afrika daki şefleri yıllardan beri aralıksız savaş halindeydi. Rif dağlarının, Tercio nun savaşçıı halklarıyla devamlı mücadele durumundaydılar. Her an harekete geçebilirlerdi. İspanya da ise sol cepheye katılmış olan işçilerin dışında şehirlerin orta halli ve fakir halkı, şu ya da bu cephenin adamı olmakıtan çok, azap çeken insanlardı.
Afrika ordusundaki senelik büyük manevralar hareker için bulunmaz fırsat yaratmıştı. Yüksek Komiser Buylla ve afrika ordularının iki kumandanı Morato ve Romerales, hazırlanan komplo hareketine alınmamışlardı. Hiç bir şey bilmiyorlardı. Manevra sona erdikten sonra, bir ziyaret tertiplenmişti. Yemek sırasında Yüksek Komiser Buylla, subayların hep bir ağızdan:” Café!” diye bağırdıklarını hayretle görmüştü. Cafe, yani İspanyolca kahve! Halbuki sofrada henüz balık yeniyordu ve sıra kahveye gelmemişti. Ama C.A.F.E., hazırlanan komplonun bir işaretiydi : “Camarade! Arriba Fallange Espanola!” (arkadaşlar! İspanyol falanj geliyor).

Franko` yu getirecek ingiliz uçağı

Hareket planı, afrika ordularının General Franko tarafından ele geçirilmesini gerektiriyordu. Çünkü Morato ve Romerales, hükümete bağlılıklarıyla tanınınyorlardı. Ancak Franko da açık denizde, Kanarya adalarında bulunoyrdu. Bu sebeple önce Franko nun Kanarya lardan İspanyol Afrikasına gelmesi gerekliydi. Bunun için bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Londra da bulunan monarşist İspanyollar bir uçak temin etmişlerdi. İspanya da uçak yok muydu? Vardı ama anlaşılan teşkilat İspanyol havacılarına güvenmiyordu. Hava ordusu hükümete sadık kaldı… fas taki hava kuvvetlerı de harekete katılmayı reddeceklerdi. Neticee de, İngiltere den temin edilen uçak Kanarya adalarının merkezi Las Palmas a İngiliz pilotu nun görevli olduğu Tenerif ten Las Palmas a gelmesi için bir bahane bulması icap ediyordu. Bu da zor olmayacaktı. Las Palmas Valisinin çlümü fırsat yarattı.
General Franko, Kanarya adalarından bir İngiliz uçağıyla İspanyol Afrikasına uçmaya hazırlanırken, (17 Temmuz akşamı) Başbakan Kuiroga, Afrika Orduları Kumandanı Morato yu telefonla aradı:
-general, Melilla da ne oluyor?
-Melilla da mı? hiç bir şey. Neden sordunuz?
-garnizonda isyan varmış.
Melilla da ne oluyordu? Bir falanjist tarafından ihbar edileceklerini haber alan darbeciler, bu ihanet karşısında vaktinden önce harekete geçmek zorunda kalmışlardı. Öğleye doğru, Madrid den, isyanın şefi görünen Teğmen Segui nin tevkifi için emir geldi. Fakat General Romerales bu emri yerine getirmeye vakit bulamadı, çünkü Teğmen Segui elinde tabancası olduğu halde Generalin odasına girmişti. Roller trampa edilmişti. Aynı gün General Romerales ve yakın adamları, soyalist ve cumhuriyetçi liderlerle birlikte kurşuna dizildiler. Bütün İspanyol Fas ında isyancılar sosyalistler ve cumhuriyetçileri ya öldürdüler ya da hapse attılar. Direnme çok zayıf olmuştu. Laras ta hükümete sadık bir avuç subayla Tetuan Yüksekkomitesi şiddetle karşı koydularsa sa bu direnme çabuk kırıldı ve isyancılar tarafından bastırıldı.
18 Temmuz günü sabah 5.15` de Las Palmas da bulunan General Franko bütün İspanyol Fas ındaki radyo verici merkezlerinden bir resmi bildiri yayınlıyordu. Bu bildiride şöyle deniyordu.
“Ordu düzeni sağlamaya karar vermiştir. General Franko hareketin başındadır ve bütün vatansever İspanyolları kendisiyle birlikte mücadeleye davet etmektedir.”
Bu bildirinin radyolarda okundupunun ertesi günü, 19 Temmuzda General Franko, Tetuan`a geldi. İhtiyatlı hareket ederek Afrika`ya gelişini geciktirmiş, hatta önce Fransız Fas ında uğrak yaparak olayların gidişi hakkında bilgi almıştı. Ve bütün bu tedbirlerden sonra dahi, meydanda kendisini bekleyen subaylar arasında, komploya dahil olduğunu bildiği ve çok güvendiği subayları gördükten sonradır ki, pilotuna uçağı durdurması emrini vermişti.
Bu hareket şekli, cerayan tarzı ne olusa olsun, gerçek anlamıyla bir hükümet darbesi bir Prononsiamento”ydu.
Başbakan, işçilere silah dağıtmayı reddediyor
Franko`nun bildirisine karşı Madrid`de hükümet de bir karşı bildiri yayınlayarak duruma hakim olduğunu iddia ediyordu:” Hükümet bu isyan hareketinin sömürge topraklarının mahdut bir kısmını ilgilendirdiğini ve vatan toprakları içinde aklı başında vatansever tek bir İspanyolun böylesine hain ve neticesiz bir çılgınlığa göz yummayacağını bildirir.”
Halbuki radyolar bu bildiriyi yayınlarken Franko hareketi bütün İspanya`da büyümekteydi. Hükümet bu gerçeği göremeyecek kadar kör değildi. Bildiri, isyanın yayılmasını önleme çabasıyla başvurulmuş bir tedbirdi sadece. Kuigora ise 12-13 Temmuz olayları sırasındda olduğu gibi, bu defa da rejimi kurtarmak için işçiyi silahlandıırmay kabul etmiyordu. Bu reddi ile İspanya daki faşist harekete rahat bir başarı zemini hazılamış oluyordu. Hükümet, hareketin başladığı günlerde işçi sınıfını silahlandırarak harekete geçmiş olsaydı Franko isyanı başladığı uzak sahilde basılır ve sönerdi.
Başbakan Kuigora`nın tutumu bir başka yönden de izah edilebilir: hükümetin liberal üyerli isyan hareketini kanuni yollarla bastırmayı tercih ediyorlardı. Sağ bir ihtilali bastırmak amacıyla bu defa kendileri için ayrı bir tehlike teşkil edebilecek bir başka cepeheye, sosyalist hatta kominist işçi çoğunluğun eline silah vermek istemiyorlardı. Franko hareketini, sadece hükümetin imkanlarıyla bastırılacak bir hareket sanıyor, durumun vehametini anlamıyorlardı.

Herşey, hükümetin henüz ümitlerini kaybetmediğini ispat ediyordu. Sadece Kuiroga, pembe gözlüğünü nihayet çıkarmış olacak ki, istifa etti. Cumhurbaşkanı Azana hükümeti kurma görevini Barrio ya teklif etti. Bu arada hükümetin kurulması telaşı içinde bulunan liberaller, komplo şeflerinden meşhur General Mola ya da Milli Savunma Bakanlığı teklif etmişlerdi.
Mola, Barrio`ya şu cevabı verdi:”sizin kendi partizanlarınız var. Benim ideal arkadaşlarım. İkimiz ardımızda bize bağlı bu insanlara ihanet ederek birbirimize sokulursak, linç edilmeyi hak etmiş oluruz.”


İç savaş
Yeni hükümet Profesör Giral tarafından kuruldu. Giral de bir liberaldi, fakat Franko hareketini neye mal olursa olsun, bastırma kararıyla iş başına geçmişti. 19 Temmuz da bütün işçilere silah dağıtılması emrini verdi. O andan itibaren. İspanya biri isyancı, diğeri bastırıcı iki düşman cephe haline geliyor ve iç savaş başlıyordu.
İsyan 18 Temmuz arasında bütün İspanya ya yaıyılmıştıç isyancılar, solcuların ve anarşistlerin kalesi sayılan Andalus eyaletini ele geçirmişlerdi. Asturi eyaletinde fabrikalarıyla isim yapmış sanayi ve işçi bölgesi Ovideo da falanjistlerin elindeydi. Buna karşılık bazı bölgelerden gelen haberler de Cumhuriyetçileri ve solcuları sevindiriyordu: Barcelona da hükümete bağlı kuvvetler isyancıları bozguna uğratmıştı. Başkent madrid, hükümete sadık kalmıştı.
Kısası, bir eyaletten diğerine, durum değişiyordu. Olaylar, ayaklananların planarını bozarak, ama hükümetin kuvvetlerine de tabi olmaksızın, umulmadık bir seyir takip ediyordu. Burada darbecileri başarıya ulaştıran, şurada başarısızlıpa uğratan bir sürü şart ve unsur işe karışıyordu. Tarihçi Hugh Thomas bu durumıu şöylee anlatır: “İspanya yı bir fırtına bulutu kaplamıştı. Bu felaketli loşlukta, kavgalar tabii bir afet gibi kaynıyordu. Teller kesilmiş veya bozulmuş, haberleşme güç veya imkansız hale gelmişti. Bir şehrin diğerinden haberi yoktu ve her şehir kendi kavgasını, kendi kaderini yaşıyordu. Şimdi bahis konusu olan sadece iki İspanya değil, fakat belki de iki bin İspanya idi.”
Barcelona`da Franko hareketi gerçek bir mıharebe şeklini almış, bu muharebe sonunda frankistler mağlup edilmişti. Barcelona`da sağcıların mücadeleyi kazanma şansı çok azdı. Çünkü Barcelon bir limandı, bir sanayi merkeziydi ve nüfusunun büyük çoğunluğu işçiydi. Idealleri için hayatlarını verecek solcular bu bölgede duruma hakimdi. Bunu yanında bir Katanal devleti kurma hayalinden vazgeçmemiş olan Burjuva Barcelonlular da ülke çapında düzeni sağlamak isteyen orduyu hoş görmüyorlardı. Mahali askeri birlikler de hükümete sağdıktı. Isyancılar bu gerçekleri bildikleri için Barcelona daki harekete şef olarak Genaral Goded I tayin ettiler.
18 Temmuz gecesi Barcelona`da savaş başlamıştı. Sokaklarda kalabalık topluluklar derme çatma barikatlar arkasına sinmişti. General Goded in gelişini bekleyen Frankistler, yanlış bir kararla şehrin merkezinde, Katolonya meydanında toplandılar. Halbuki eli silahlı işçiler çoktan sipere yatmıışlardı bile. Bu sırada subaylar ordu üzerindeki iktidarlarını da kaybetmişlerdi. Subayların emrini dinlemeyen asker, işçilerle anlaşıyor ve halka ateş etmiyordu.
Frankistler Katalonya Meydanındaki evleri zaptetmişlerdi. Ama öğleden sonar işçilere 4000 kişilik bir takviye geldi. Baleardan Barcelonaya gelen Goded tevkif edildi. O gece radio da bir konuşma yapan Goded, hareketin başarısızlığa uğradığını ve kendisinin Frankistler sınıfından çekildiğini bildirdi. Bu konuşma derhal etkisini gösterdiç. Barcelona`da asker silahını kendi subayına çevirecek kadar ordudan koptu ve Madrid de hükümete rahat bir nefes aldırdı.
Ne var ki Barcelon`da durum böyleyken İspanya`nın başka bölgelerinde olaylar çok başka türlü cerayan ediyordu. Sevil`de, General Llano,250000 nüfuslu şehri Frankistlere kazandırmıştı. 17 Temmuz da Sevil`e gelmiş, bütün idare mekanizmasına hakim olmuştu.

İspanya Bin Parçaya Bölünüyor

Hareketin başlamasından dört gün sonra, Navar, bütünüyle Karistlerin elindeydi. Kastilya ve Aragon falanjistlerin hakim oldukları bölgelerdi. Asturi, Ovideo gibi sanayi bölgeleri, Bask bölgesi ve Katalonya Cumhuriyetçılerin elindeydi. Gırnata ya falanjistlere, Frankistlere düşman çeşitli gruplar hakimdi.
General Sanjurjio, Amerika dan, falanjistlere katılmak üzere İspanya ya dönerken uçağının düşmesi sonucu ölmüştü.general Franko için beklenmedik fırsattı. Sanjurjio ismi hareket başarıya ulaşırsa Franko adının en kuvvetli rakibiydi. Bir başka kaza, bir sene sonra General Mola yı da falanjist lerin başından almış ve Franko hareketin tek ismi olmuştu.
Franko, Deniz kuvvetlerini, kumandanları, yüksek rütbeli subayları elde etmiş, donanmanın desteğini sağlamıştı. Ama bu arada çok önemli bir unsure ihmal edilmişti: Mürettabat! Çoğu işçi statüsünden yetişmiş olan denizciler, sol cepheyi destekliyorlardı. 19-20 Temmuzda kanlı hadiseler olmuş, mürettabat isyan ederek subayları öldürmüş ve gemileri zaptetmişti. Bu olaylar falanjistleri durumunu çok zorlaştırmıştıççç franko, hareketi desteklemek üzere İspanyol Afrikasından getireceği takviye kuvvetlerini bu gemilerle nakledecekti. Fakat gemiler şimdi halk cephesinin emrinde, yarımadaya herhangi bir çıkarma yapılmasını önlemek için devriye gezmeye başladı.
Bu durum falanjistler arasında ümitsizlik ve korku doğmasına yol açmıştı. Tetuan daki isyancıar tereddüt etmeye başlamışlardı.
Sağcılar kolayca ele geçireceklerini ümit ettikleri iktidarı alamamışlardı. Hareket başarısızlığa uğramıştı. Ama bitmemişti. Hükümet darbesi başarısızlığa uğramış ama bu defa iç savaş başlamıştı.
Ispanya da iç savaş, garip bir şekilde cephe değiştirdi. Mücadele falanjistler, yani sağcılarla hükümet kuvvetleri arasında bir dövüş olarak başladı. Sağcılar once, solcularla değil, hükümete karşı silaha sarılmışlardı. Ama mücadele uzayınca durum değişti. Her bölgede çok zayıf ve dağınık olan hükümet kuvvetleri falanjşstler karşısında duruma hakim olamayınca, sol rejimi korumak amacıyla bu defa işççiler silaha sarılmış, hükümet kuvvetlerini yani meşru kuvvetin boş bııraktığı yeri alarak falanjistlerin karşısına geçmişti. Solcular, bölge bölge İspanya ya hakim olmaya başladılar. Böylece bir hükümet darbesi olarak başlayan hareket dört gün sonra gerçek bir iç savaş manzarası aldı.
General Franko iktidarı ele geçirme ümidinin gerçekleşmesini üö uzun yıl bekledi ve sokak sokak, ev ev yapılan kavgalarından sonra bir faşist diktatörlük kurdu. Prononsiamento, güya İspanya`da muktedir bir hükümet kurarak, bir kardeş kavgasını önlemek amacıla hazırlanmıştı. Ama kardeş kavgasını başlatan, o Prononsiamento oldu. Ve Afrikadaki bir kışlada başlayan sağcı hareket, yıllarca bütün İspanya`yı kana boyadı.

Yorum bırakın